MüzikİnsanMeseleler

Ankara Palmiyesi: Teşekkür ederiz sana Süleyman Bağcıoğlu

Bu nefis Süleyman Bağcıoğlu fotoğrafını çeken ve kullanmama izin veren değerli arkadaşım Büşra Bozdemir’e teşekkür ederim.

Konser severim. Hatta bazı müzisyenleri sadece konserde severim.

Bir Murat Meriç olmasam da çeşit çeşit konsere gittim. Hindistan’da üç gün süren konserlere de gittim. Punk konserine de gittim, Pakistan’da bütün izleyicilerin de bir şeyler çaldığı sabahlara kadar süren tarikat konserlerine de.

Nedir konser? “Müzik icrasını seyretme faaliyeti” mi? Hep değil. Mesela stadyum konseri. Sahnede pirinç tanesi kadar tipler hoplar zıplar sen yandaki monitöre bakar alkış tutarsın. Önündeki analog bireyin dijital versiyonunu seyredersin. Sahnedekiler seyircilerin hiçbirini tanımıyordur. Arkadaşları gelse görmesi imkansızdır. Seyirci açısından daha edilgen bir durum olamaz.

On binlerce kişiyle beraber para karşılığında rıza gösterilmiş bir edilgenliktir bu. Hoplarsın zıplarsın eğlenirsin.

Bir arada iyi vakit geçiren insanlar hep güzeldir.

Daha yeni on binlerce insanla beraber Atina’da Megadeth, Hannover’de AC/DC seyrettim. Çok eğlendim. Hatta Megadeth’e bayılmam. Hiçbir manyetik bandını almadım. Birkaç şarkısında ayaklarımı ritme uygun vururum, o kadar. Benim oğlanlara kıyak olsun diye gittim. Ama eğleneceğimi biliyordum, nitekim eğlendik. Ucundan mosh-pit zibidiliğine bile girdik.

Salon konserleri başka bir dünya. Oturursun ve seyredersin. Çişin gelse gidemezsin. Yanındakiyle konuşamazsın. Bira içemezsin. Yorum yapamazsın yahu. Yellensen gülerler, biraz uzun öksürsen bakışlarıyla ezerler. Bir de bazıları azarlar başta. Şöyle yaparsanız küserim böyle yaparsanız giderim… Bob Dylan telefonları bile toplatıyor. Bir köşeye gaz odası yapacaklar yakında. Sana da aşağılık bir seyirci olarak edilgen bir şekilde beklemek düşer. Şarkı sonunda alkışlarsın. Çok beğenirsen ayakta alkışlarsın. Katılımın, elinden gelen, iki avucuna bakar: Alkışlamazsın, alkışlarsın, ayakta alkışlarsın.

Pür dikkat müzik dinlersin. Kitap okur gibi. Sahnedeki bireyin kim olduğuna bağlı olarak onu da severim.

Ama hayatta en sevdiğim konser ortamı kulüptür. Eşsizdir. Elinde biran sahneyi seyrederek sağa sola sallanırsın. Çişin gelirse tuvalete tepen atarsa kenara köşeye gidersin. İstersen dans edersin dilersen flört. Sahnedekine göz kırparsın, kadeh kaldırırsın. Sahnedeki belki öpücük yollar.

Güzel Ankara’cım müzik seyretmek için biçilmiş kaftan. Git ODTÜ Vişnelik’te yeşilde hopla zıpla biranı iç, ister otur ister takla at. Mükemmel.

Ya Last Penny? Mükemmel dekoru, akustiği, nefis çalışanları, huysuz takılanları, Mahmut’u Halil’i… İki kere Cenk Erdoğan seyrettim. Hem müzik eşsizdi hem ortam. Cenk Erdoğan elit Ankara’ma her seferinde kapalı gişe caz yapıyor. Ankara’da iyi tiyatro iyi caz hep kapalı gişe. İnanmayan gişeye gitsin.

(Last Penny’de bana batan tek şeyi şuracığa sığdırayım. Karşı duvardaki kocaman Tom Waits olan ya da andıran kocaman siyah beyaz sigarasız salonda sigara içen kitsch fotoğraf. O, orada olmamalı. Bulsunlar bir David olsun bitsin. Bowie, Byrne, Gilmour, Coverdale; hepsi olur.)

Velhasıl konser kulüpte seyredilir. ABD’de iseniz ve konu blues ise buna juke joint denir. Tadından yenmez. Mississippi’de 1930’larda donmuş juke joint’lerde dünyanın en mühim bluescularını dinler, fıçıya 1 USD bahşiş atarsanız size kafasıyla teşekkür eder müzisyen, mahçup olursunuz sonra.

İşte bu işin dünyadaki, en azından benim dünyamdaki en önemli ismi Süleyman Bağcıoğlu’dur.

Süleyman kulüp müziği aleminin fahri sponsorudur. Varoluşsal olarak kulüp müzisyenidir. İyi bir kulüpte ne olmalıdır? İyi bira, iyi servis, düzgün personel bir de Süleyman! Sanki Süleyman hep vardır, Ankara kulüplerini onun üzerine yapmışlardır.

Onyıllardır hep ve sadece kulüpte müzik yaptı.

Daha önce yine Lavarla’ya yazdığım “Bir zamanlar Ankara mekanları” yazısında Süleyman(lar)’dan şöyle söz etmiştim:

“Ankara iyi gitarcı yapar. Süleyman Bağcıoğlu var bir kere. Bu kadar yıl duruşunu çalışını ellemeden ileri seyreden bir şahıs Süleyman. Bakınız şuraya yazıyorum. Bir gün Süleyman Bağcıoğlu’nun heykeli dikilecek bu şehre. Kimse beceremezse üç beş kişi bir araya gelip dikeriz n’olacak. Öbür Süleyman’ı da (Shades) Bağcıoğlu’ya plak satarken yaparız hatta iktisatlı olur. Süleymaniye heykel alanı. (Bir rock-park inşa etmek lazım önce. Led Zeppelin-Deep Purple kavgaları yapan ihtiyarların müdavim olduğu.)”

Nihayet Süleyman’ı seyrettim geçenlerde. Black’te çıkıyor. İçerisi her yaştan Süleymanperver eğlenen insanlarla dolu. Şahane bir yer. (Gerçi başka bir gün baktım sahneden yayılan seslerin müzik olduğunu düşündüklerine inanamadım ayrı mesele.)

Sonra baktım davulcu da bir yerden tanıdık. Gürcan. Bizim efsane Mete Ege’nin davulcusuydu. (Mete de buralarda. Yazarım bir ara.) O zaman da iyi davulcuydu. Ama biraz fazla seriydi. Sığdırabildiği her köşeye atak sığdırırdı o yüzden bazen kafa ütülerdi. Malmsteen gibi. Tekniği çok iyi ama dinlemesi zor.

Gürcan nasıl güzel davulcu olmuş, helal olsun! Yine tekniği şahane. Ama o ataklar filan sakinlemiş. Yıllar tipini ve sempatikliğini de örseleyememiş.

Ve muhteşem Süleyman. Olmaz böyle şey. 35 sene önce ilk dinlemiştim sanırım. Tekniği ilerlemiş tabii. Ama gerisi 35 sene önce neyse hala o. Ama bir kere tipi aynı. 35 sene insanı hiç mi hırpalamaz? Iggy Pop kadar buruş buruş olmasın tamam daha genç. Ama hiç mi değişmez insan?

Keza o mütevazılık. O tuhaf özgüven. Sanırsın evinin salonunda mahallenin çocuklarına hikaye anlatıyor. Müziğin, sahnenin, grubun, mekanın en önemli parçası. Ama bir yandan da kendi kendine çalıyor. Sanki elinde şarap kadehi dere kenarında piknik yapıyor.

Ben ilk Kel Cemal’in efsane A-Bar’ında dinledim onu. Farabi 34. Siz bilmezsiniz. O zamanlar Turgut Özal başbakandı. O zamandan beri The Gang, Blues Express, In Rock, Spit… Yığınla grubu oldu. O bu gruplara ne derse desin herkes bu gruplara şöyle dedi: Süleyman’lar.

Süleyman Bağcıoğlu deyince akla hep aynı şeyler gelir. Gitar sapında yanan sigara, kendi yaptığı gitarı, blues filan… Bir de tevazu. Lavarla’da Çiğdem Kaya Çayır’a gitar dersi konusunda kendi kendine söylediğini aktarayım: “Dedim daha sen öğreniyorsun, neyi öğretiyorsun ki?”

Edecek çok laf var. Ama aklıma gelen cümlelerin hiçbirini beğenmedim. Şöyle bitireyim:

Sen Süleyman Bağcıoğlu ol. Beste yapayım müziğin mihenk taşı olayım çığır açayım gibi iş planlarına girme İstanbul’a ünlü gruplara, TV hayatına filan “şöyle bir bak” ama asla takılma. Cover çal. Çok güzel çal. Şarkı seçerken rafta ne varsa oradan al çal. Açık Radyo gibi kenar köşe kurcalayıp acayip şarkılar peşinde olma, her albümün en acayip, en tahammül edilmez şarkısını bulmaya çalışma.

Ama işini mükemmel yap. Kendine oluşturduğun bu sınırları çok belli dünya ile, kendin ile, Ankara ile, bizlerle barışık bir hayat kur. Sadece önüne bak. Gösteriş kelimesinin G harfinden bile habersiz yaşa.

Ve 35 yıldır benim ve arkadaşlarımın, Ankara hayatının en güzel parçalarından birisi ol.

Teşekkür ederiz sana Süleyman Bağcıoğlu.

Köşe içinde köşe

Tolga’nın Önerisi*

Tolga’dan bu sefer klasik Türk müziği geldi. “Bak muhteşem bir eda.. Reşat Aysu…” mesajıyla.

*: Mühim Ankara personası (ve muhtarı) Tolga Arvas bana geceleri kafası güzelken müzik önerilerinde bulunuyor. Ve sabah çok nefis sürprizler oluyor onlar. Bu güzellikten sizi mahrum etmeyeyim ve yazılarımı Tolga’nın önerileriyle bitireyim dedim.


Çiğdem Kaya Çayır’ın “Bir Ankara efsanesi: Süleyman Bağcıoğlu” yazısını okumak için tıklayın.

Yorumunuzu yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Kent

Ankara Yeniden I: Kızılay, Tunalı, Bahçelievler

2023 yılının kasım ayında, uzun yılların ardından Ankara’ya gittim ve bir ay kaldım. Üniversite okuduğum, büyüdüğüm, özgürleştiğim, kendimi tanımaya başladığım, ilk kez kendi paramı kazandığım,...


Müzik

Müziği ve gitarıyla Burak Altuni

“Müzik hakkında güzel bir şey, çarpar, acıtmaz!” Bob Marley Burak Altuni… Müzikle tanıştığında 3 yaşındaymış, flütle başlamış. Ne yazık ki baba acısı müzikten de öncesine...

Kent

“Cemal’siz Ankara tarihi olmaz!”

Mustafa Kemal Paşa, Milli Mücadele’nin merkezi olarak belirlediği Ankara’ya 27 Aralık 1919 günü gelir. Dikmen sırtlarında Seymen Alayı tarafından karşılanır. Kendisini karşılayanlar arasında Ankara’da Müdaafa-i...