TasarımRöportaj

Röportaj | Dövmecilik Dosyasını Açıyoruz!

Serinin ilk röportajını sizler için Ankara’nın yetenekli sanatçısı Tuğçe Türksoy’la gerçekleştirdik.

Tuğçe Türksoy 1989 Ankara doğumlu. Ankara Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi Resim bölümünde başlayan sanat hayatını sonrasında Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik ve Cam Tasarımı bölümünde devam ettirdi. Şimdilerde sanatını dövmeyle icra ediyor.

  • İlk olarak Tuğçe Türksoy’un nasıl bir kadın olduğunu sormak istiyorum.

-Çok zor oldu bu soru. Aslında hayatım içerisinde sorumsuz sayılabilirim, çok üşengeç bir insanımdır. Sadece dövme konusunda sabırlı olduğumu görebiliyorum. Onun dışında düzenli biri değilimdir. Yani çok özenilecek bir tip değilim. Ama konu iş olunca çok farklı bir duruma geliyorum, dövme beni çok sabırlı bir insan yaptı. Hiçbir şekilde anlam veremiyorum. Sanırım işimi çok sevmemle alakalı. Başka bir açıklaması olamaz bunun.

dövme1 lavarla

  • Peki neleri seversin? En sevdiğin müzik tarzı nedir? Favori içkin nedir?

-Tarzımı sevdiğim müzikler ile oturttum diyebilirim. Punk kültürünü çok seviyorum, alt kültürleri çok seviyorum. Dünyada da benim dikkatimi çeken bir durum var. Dövmecilerin birçoğu niyeyse bu alt kültürü seviyor. Benim takip ettiğim adamlar serseri midir nedir,  genellikle punk dinliyorlar. Dövmeyle tanışmadan önce de punk müziği çok seviyordum. Türkiye’de birçok punk müzik grubuna afişler, kaset kapakları, plaklar yaptım. Çizimlerinde yardımcı oluyorum. O kültürün gelişmesini çok istiyorum. Bizim memlekette çok geçerli bir müzik tarzı değil tabi. İçki dersek de White Russian ve Baileys çok seviyorum. Ama bira içmeyi de severim.  Grolsch diye bir bira çıktı bu aralar, onu sevdim. Ama genelde kamyoncu gibi Efes içiyorum.

  • İlk dövmeni kim yaptı?

-İlk dövmemi bir arkadaşım yapmıştı aslında. İlk olarak piercing yaptırmıştım, onun da komik bir anısı vardır. Bir arkadaşımla gaza geldik, piercing yaptırmaya gideceğiz, lisedeyiz ve yaşımız tutmuyor ama ailem izin vermişti orası ayrı. Bahçeliye yaşımızın tutmadığını anlayacaklar korkusuyla gittik ve metrodan indik.Bir kadın çevirdik yoldan ve “Teyze kaç gösteriyoruz?” diye sorduk. “Onyedi, onsekiz” cevabını alınca sevindirik olduk. Stüdyoya girdik ve yaşımızı sorduğumuz kadının içeride oturduğunu gördük. Gülüşmeye başladık tabi. Ömer Abi vardı Bahçelievler’de dövmeci, “Siz tanışıyor musunuz?” diye sordu. Kadın da yolda yaşadığımız durumu anlattı. Daha önceden  teyzeme dövme yapmıştı. Tanıdık, şu, bu derken yaptırdık öyle. Aynı yere dövme yaptırmaya gittim daha sonra. O gün de kılık kıyafet yüzünden okula almamışlardı ve arkadaşıma dövme yaptıralım demiştim. İşte bir serserilik daha yaptık.

  • Belli bir isteğin var mıydı yoksa katalogdan mı seçtin?

-Maalesef o gün “baam” diye bir karar verdim ve hayatımda ilk ve son kez katalogdan bir dövme seçtim. Tabi sonrası pişmanlık. Zaten yaşımın da getirdiği bir şey vardı. O zaman yenilikçi şeyler yoktu. Sanırım malzemeler de bu kadar sağlıklı tedarik edilemiyordu, sıkıntılıydı eskiden. Şimdikiler daha şanslı bence. Her gün ellerinde akıllı telefonlarla milyonlarca dövmeciye ulaşabiliyorlar. Dede gibi eskiden deyip duruyorum ama erken başladım dövme yaptırmaya, ondan hep böyle anlatıyorum.

  • Peki hangi yüzyılda yaşamak isterdin?

-Ya 50’leri çok seviyorum dönem olarak. Her şeyin tasarımı çok iyi. Hayranım yani.  Modasını çok seviyorum. Kıyafetleri, saçları, arabaları, evleri… Çok iyi çizgiler görülüyor. Tabi 50’lerde Türkiye’ de değil Amerika’da.

  •  “Şunu yapmadan bir hafta benim için kötü geçmiştir.”  diyebileceğin özel zevklerin var mı ?dövme3 lavarla

-Pazar günleri annemin yanına kesinlikle uğrarım. Çünkü hafta içi genelde ailemi görmüyorum. Çok da iyi anlaşırım. Çılgın bir kedim var, onu severim.  Onun dışında, hafta sonu içmeden hafta içine hazırlanamıyorum. Bütün haftayı da hafta sonu içmek için geçiriyorum . Arkadaşlarla vakit geçiriyorum.

  • Peki şunu sormak zorundayım; bu serüven nasıl başladı?

-Bu iş aslında ilk önce dövme yaptırarak başladı. Güzel Sanatlar Lisesi’nde Resim okuyordum. Çizimlerim dövme eskizlerine çok yakın bir hale gelmeye başladı. Çünkü bu kültürü çok sevmeye başlamıştım. O zamanlar için – biraz sert konuşacağım ama- benim sevdiğim tarzda Ankara’da dövme stüdyosu bulmak zordu. Şu an bile…  Geleneksel Amerikan – denizcilik-  tarzını sevdiğim için.  İstanbul’da mesela Danny Garcia’nın stüdyosu vardır. İzmir’de Gökçe Korkmaz’ın vardır. Onlar mükemmeldi ama Ankara’da tam anlamıyla öyle bir stüdyo göremiyorum. Bu sadece benim fikrim tabi ki.  Çok güzel çiziyorlar ama dövme kültürünü çok yansıtabildiğini düşünmüyorum.

  • Senin çizimlerine baktığımızda zaten dövmeyle başlamış gibi değilsin. İllüstrasyon gibi çizimlerin var sosyal medyada özellikle. Belli bir eğitim söz konusu.

-Konuya dönmem gerekirse de bu dövme kültürünü çok sevmeye başladım. Hiçbir zaman dövmeci olayım diye bir şey düşünmemiştim. Aklımda yoktu. Bir gün bir arkadaşım – ki o zaman da öğrenciyiz çok bu tarz şeylere yatıracak param da yoktu-  tutturdu sana makine alacağım, sen de dövme yapacaksın diye.  Ben olmaz, etmez falan dedim. Nasıl olmaz diye diye arkadaş zoruyla yaptık. Sonrasında bir yıl o makineye baktım çünkü hiç fikrim yoktu.Daha yeni liseden mezun olmuştum, üniversiteye yeni girmiştim. Sonra yine başka bir arkadaşım “bana dövme yap.” dedi. Bir baktım makineye, dedim o gün bugün galiba. İlk dövmem çok mükemmel oldu. Küçük bir maça yapmıştım. Şu an bile kaliteli geliyor. Ama üçüncü dövmem berbat oldu mesela, bir arkadaşı kurban ettik. Tabi onları zamanla geri çağırıyorsun, gel bir şunu düzeltelim diye.

dövme 4-5 lavarla

  • Ben seni sosyal medyadan bulanlardanım mesela. O çizimlere baktığında bile bir hikaye ve bir kadın zarafeti görebiliyorsun. Bu herhangi bir siteye tattoo art yazdığında çıkanlardan daha farklı.

-Öyle görünüyorsa çok sevindim, çok teşekkür ederim. Tabi bunda şunun da etkisi var; genelde tasarımlarda da ilk başladığımdan beri “old school”  üzerinden gidiyorum. Çizeceğim şeylerde de içinde bir komiklik olsun istiyorum. Esprisi olsun istiyorum. Ama siyah çalıştığımda da, tatile çıktığımda çizmeyi seviyorum. Kafam dingin olmalı. Onlar daha resim gibi geliyor. Ama old school çizgilerde olan şeyleri direk dövme olarak görebiliyorum.  En sevdiğim çizimlerimi tatildeyken çıkarıyorum galiba.

  • Bu tatil mekanı olarak kafanda belirli bir yer var mı yoksa değişiyor mu?

-5 yıldır falan gittiğimiz bir yer var, erkek arkadaşımın yazlığı. Gelibolu’da. Oraya gitmeyi çok seviyorum. Benim tatil anlayışım zaten bara gideyim değil pek. Sabah uyanıp kahvaltımı yapayım, biramı içeyim, hemen bir çizim patlatayım. Orası çok sakin ve bize dinginlik veriyor.

  • Bir yandan da radyo yayını yapıyorsun sanırım  90’lar pop içerikli. O nasıl  başladı?

-Oda Radyosundan bir teklif geldi. Ama ne tarz yapacağımızı bilemedik çünkü benim asıl sevdiğim alan punk müzik. Ben dedim ki hem eğlenelim hem anılara dönelim.  Eğlenceli oluyor çünkü o dönem şarkıları. İşte Harun  Kolçak-Gir Kanıma veya Hakan Peker- Hey Corc Versene Borç, komik şarkılar.  Dedim ki ben punk yaparsam bir ay dinlenir. Eş dost dinler bırakır.  Sanırım 90’lar Türkçe pop  yaparsam herkes dinleyecek ve ben de çok eğleneceğim çünkü malzemesi çok. Üstelik bunlarla büyüdük yani yine gelenekselci bir yönüm.

dövme 7 lavarla

  • Aile faktörü nasıldı, ne tepki verdiler?

-Şöyle diyebilirim; babam gençken kendine bir dövme yapmış, bizim aile biraz marjinal. Ailem sadece dövme konusunda değil, her zaman bir çok şeyde arkamda durdu.

  • Bugüne kadar birçok dövme yaptın. Bunlardan en özeli hangisiydi?

-Bir sırt dövmemiz vardı, tüm sırta yapmıştık. Yaptıran için çok acılıydı. Ama görsel olarak baktığımda büyük bir tabloyu bitirmiş gibi geliyordu bana, gurur duyuyordum. Mesela kafaya bir ışın tabancası dövmesi yapmıştık. O da çok eğlenceliydi.  Sanırım ya büyük olması ya da çok marjinal bir yerde olması çok hoşuma gidiyor. Ama galiba en garip hissettiğim dövmem ayı dövmesiydi. Bursa’dan gelen bir müşterim vardı. Doğum gününde babasıyla ava çıkıyorlar. Ormanda gezinirken önlerini bir ayı kesiyor. Ya ayı onu öldürecek ya o ayıyı. Öldürüyorlar hayvanı. Bakıyorlar arkadan yavruları çıkıyor doluşuyor etrafına. Üzülüyorlar tabi. Çocuk dokuz yıl beklemiş o dövmeyi yaptıracağı birini. Rüyasında görüp her seferinde üzülmektense en son vücuduna kazıtmaya karar vermiş.

Tugce Turksoy - lavarla

  •  “Beyaz dövmeler”, “Ultraviole ışık dövmeleri” gibi yeni dönem dövmeleri hakkında ne düşünüyorsun?

-Bence beyaz dövme hoş duruyor. Çok yapmadım, en fazla 10 tanedir. Tedirgindim ama güzel olmuştu. Ultraviole hakkında pek bir bilgim yok.  Cahilce olmasın, bir yerde mürekkepleri yüzünden kansere neden olduklarını duymuştum. Hah kanser sebebi dövme olanı da duymadım tabi.

  • Bu işe serseri damgası basılmış gibi, sence neden?

-Hala günümüzde insanlar dövmeye sert çıkıyor. Benim çevremde böyle bir problem yok, herkes dövmeli çünkü. Ama halkın arasına inip metroya bindiğinde garip bakışmalarla karşılaşıyorsun.Sanırım şu son beş yılda biraz daha softlaştı bu durum. Bunun sebebi de artık herkesin bir dövmesi var,  kimden ne çıkacağını tahmin edemiyorsun. Hatta bir müşterimiz vardı takım elbiseli bir adam,  gömleğini bir açtı, benden daha çok dövmesi vardı. Şaşırmıştık biz bu adamı Ankara’da nasıl görmedik diye.  Çok yaygınlaştı. Ama moda diye yapılması da hoşuma gitmiyor tabi.

dovme 12 lavarla

-Ben de onu soracaktım, eskiden belliydi tipler. Mesela çiçek çocuklar, gangsterler,  hiphopçılar, rockerlar vardı. Bunların dövme tarzları belliydi.  Prison dövmeleri belliydi. 21. yy’da bunlar birbirine mi girdi?

Ya artık dövme sadece bir gruba ait bir şey olmaktan çıktı. Özellikle sosyal medyadan sonra herkes kendini anlatma çabasında. Bakıyorlar işler de güzel, yaptırıyorlar. Başka bir açıklamasını göremiyorum. Benim dövme yaptırdığım dönemde ya abiler ablalar triballer yaptırırdı onu görürdük, ya hapishanede yaptırırdı  “Canım Anam” tarzı onu görürdük,  ya da güneye inerdik turistlerde görürdük. Türkiye’ye anca geldi sanırım. Amerika’da çok eski. Hatta kabilelere dayanır.

-Evet anne sütüyle kök boya karıştırıp bebeklere yapıyorlarmış. Kabilesi belli olsun diye sanırım.

Aynen. Bizde bile vardı, Güneydoğu’da bazı aşiretler yaptırıyordu çeşitli sebeplerle. Tabi biz bunları göremiyorduk. Sosyal medyanın büyük etkisi var dövmenin yaygınlaşmasında. Çünkü aksesuara dönmeye başladı.  Ne kadar dövmen varsa o kadar karizmatik olabiliyorsun veya tam tersi. Şimdi bir müşterim geldiğinde ben komple kolumu kaplatmak istiyorum diyor. Türkler sevdi galiba bu işi.

dovme ankara 11

  • Peki mesela dövmecilerin belli tripleri vardır “Şunu asla yapmam” tarzı. Senin var mı öyle bir durumun?

-Yok aslında. Yazı yazmayı pek sevmem ama yaparım. Yazı dediğim “Only God Can Judge Me” tarzı yazılar. Tribale burun kıvırırım. Hatta bir anım vardır bununla. Bir gün bir müşterim geldi ve dedi ki “Yapmaktan hoşlanmadığın bir dövme var mı?” . Dedim “Tribalden hoşlanmıyorum o ne öyle ya 90’larda kaldı şu, bu…”  . Döndüm, dövmeye bir baktım ki tribal yapıyormuşum sorana. Sonra adama kem küm ettim tabi, sizinki biraz farklı ya diye.

  • Bir dövme için “90’larda kaldı.” diyebiliyorsak dövme modası diye bir şey var demek ki?

-Tabi ki dövme modası diye bir şey var ama ben buna karşıyım.

  • Kim belirliyor bu modayı Amerika mı? Arkasında İsrail mi var bunun?  🙂

-Şöyle ki ; artık dövmeciliğin ülkesi falan kalmadı,  her yerden mükemmel şeyler çıkabiliyor. Mesela suluboya tarzı dövmeciliği ilk yapanlardan biri Koray Karagözler dünyada.  O modayı o belirledi mesela. Benim yaptığım “old school” dövmenin vatanı Amerika, çünkü eski. Rusların Russian Criminal Tattoos diye geçer. Japonların kendi tarzları var, Yakuzalar. Yerlilerin Maori dövmeleri var. Ama artık dövmeler de globalleşmeye başladı. Dövmeciliğin bir coğrafyası yok.

dovme 13 lavarla

  • Peki gözünde ideal müşteri kimdir? Sinir olduğun tip var mı?

-Var, çok var. Neredeyse işi bıraktıracak kadar olan üstelik. Ne istediğini bilmeyen insanlar geldiğinde yapmıyoruz genelde.

  • Sence siyah mı yoksa renkli dövme mi?

-Tarzından dolayı renkli çalışmayı seviyorum. Ama birçok siyah dövmeye de hayır diyemiyorum.

  • Bir kadın olarak moda nedir?

-Dinlediğim müzikten yansıyan punk rock kültürüne ait grup tişörtleri, deri ceketler, kotlar… Böyle şeyleri seviyorum. Saçımı sık sık değiştiririm.  Zamanında Mohawk saçım bile oldu. Tabi şimdi o kadar marjinal bir durum değil renkli kafa olmak. Yine yaşlı gibi konuşacağım ama gerçekten zamanında yokken bu tür şeyler, yeterince marjinal olduğumu düşünüyorum. Şimdi artık yaşımdan dolayı daha basit şeyler giymeyi seviyorum. Genelde kaykay markalarını tercih ediyorum. Onun dışında özel günlerde de -50’leri sevdiğimi söylemiştim-  pin-up tarzını çok seviyorum.

  • Peki makyaj, Kat Von D kendi markasını çıkardı mesela.

-O artık her şeyi yapıyor ya. Ben eye-liner olmadan asla çıkmam. Pek makyaj yaptığımı söyleyemem.  Doğallığı seviyorum.

  • Matruşka koleksiyonun var. O nasıl başladı?

-Eski dükkanımda karar verdim ben ona,  bir şey biriktirmek istiyordum. Her yerde de bulunabiliyor. Dedim başlayabilirim. Eski dükkanımın yanında bir ikinci el dükkanı vardı, oradan yedi tane alarak başladım. Dubai’den bile matruşka geldi. Favorimin içinden Araplar çıkıyor, çıktıkça da gençleşiyor.

  • Favori dövmecin?

-Sailor Jerry . Başka hiçbir şey diyemiyorum. Hatta imzasını taşıyorum.  Onun izinden gitmek istiyorum.

  • Ankara peki, seviyor musun?

-Çok seviyorum. Tapıyorum. Hiçbir yere gitmeye niyetim yok,  bir sürü fırsat çıktı karşıma. Ama ben buradayım, her şeyim burada.

  • Yani burası senin için mecburi değil?

-İlk başlarda mecburiydi, daralıyordum. Her ay kesinlikle bir şehir dışı yapardım. Ama son bir yıldır İstanbul’dan gelirken dağların arkasından Ankara’nın ışıklarını görüyorum ya, sarılabilinecek bir şey olsa sarılacağım. 26 yaşımdan sonra Ankara’yı sevmeye başladım yani. Yeni yeni Ankara sevgim oturdu. Hatta mümkün olduğunca gitmemeye çalışıyorum.

dovme 14 lavarla

  • Peki Kennedy Caddesi’nin ortamının canlanması?   Üstelik seninle başladı aslında.

-Evet daha önceden Tunalı’da bir pasajdaydı dükkanım. Çok güzel bir yerdi orası da.  Gezi olayları sırasında biber gazı isabet etti, dükkana atıldığı anı gördüm. Kapsül oraya gitti ama dedim o kadar şanssız olamam.  Ertesi gün bir gittik, camın üzerindeki stickerdan girmiş içeri. Cam inmemiş aşağı ama içerisi gaz odası olmuş. İçeride de bir kuşumuz vardı . 9 saat boyunca gaz dolu odada kalmış. Onu kurtardık. Bir ay boyunca temizlik yaptım, o koku geçmedi. Dedim başka yere geçmem lazım. İş de alamıyorum kokudan dolayı. Bir gün yan tarafa geldiğimizde burayı gördüm, beğendim ve açtık. Yan dükkan açıldı Tilki,  zaten benim üniversiteden arkadaşım Duygu’nun dükkanı.  Sonra ikimiz yan yana gelince araya da bir kahveci açıldı. Dükkanlar küçük ama sempatik. Şu an başka yer bulsam çıkmam. Çok seviyorum buranın ortamını. Arada biz üç dükkan falan parti yapıyoruz. Çok eğlenceli oluyor. Kaçıranlar bir daha ne zaman diye soruyor. Bu kadar eğlenceli bir dükkanın sahibi olmak da gurur veriyor.

  • Lavarla olarak çok teşekkür ediyoruz, seninle sohbet etmek çok güzeldi.  Ankara seni çok seviyor.

-Asıl ben teşekkür ederim. Benim için de çok keyifliydi. Mutlu oldum.


Röportaj: Özdem DİREKÇİ

Fotoğraflar: Doruk ERDAL

ve Tuğçe Türksoy sanatından sizin için seçmeler…

[foogallery id=”869″]

Bir Cevap Yazın