Fatma Hicret Un ile Kurtuluş Savaşı Müzesi üzerine
Bu röportajda sizleri, bildiğimiz ancak zaman zaman hakkıyla kavrayamadığımızı düşündüğüm bir adrese davet ediyorum: I. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne. Aslında sadece ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın yönetildiği veya Türkiye Cumhuriyeti’nin ilan edildiği yer olması sebeplerinden birinin bile bizlere yettiği bu derin anlamlara sahip mekanı, sorumlusu Sayın Fatma Hicret Un’dan dinledim. Günümüzde Kurtuluş Savaşı Müzesi olarak işlevlendirilen I. Meclis’in geçmişi, günümüzü ve geleceği kapsayan hikayesinin yanında, hem ülkemizdeki hem dünyadaki müzecilik anlayış ve uygulamaları üzerine de notlar bulabileceğiniz sohbetimize hepinizi bekleriz!
Merhaba Fatma Hanım, alışılmış bir giriş ancak öncelikle sizi tanıyarak başlamak isterim.
Merhabalar, ben Fatma Hicret Un, 2005 yılında Hacettepe Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümünden mezun oldum. Aynı sene Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda çalışmaya başladım. Bakanlığın farklı birimlerinde görev aldım. 2012’de Ankara Üniversitesi Hindoloji Anabilim Dalında yüksek lisans yaptım ve karşılaştırmalı olarak Hint ve Yunan mitolojisi üzerine çalıştım. Yaklaşık on üç senedir TBMM’ye bağlı Kurtuluş Savaşı Müzesi’nde (I. TBMM Binası) çalışıyor ve yaklaşık 8 senedir de müzenin sorumluluğu görevini yerine getiriyorum.
İttihat ve Terakki Cemiyeti Kulüp Binası, I. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Cumhuriyet Halk Fırkası Genel Merkezi, Hukuk Mektebi ve son olarak da Kurtuluş Savaşı Müzesi… Tarihi cumhuriyetimizden bile eski ve bu zamana kadar birbirinden değerli pek çok kuruma, ana, anıya ev sahipliği yapmış müzeyi bir de sizden dinleyelim.
Bu binayı anlatmak aslında çok uzun sürer ama ben kısa tutmaya gayret göstereceğim. Bu bina Türkiye Cumhuriyeti’nin belki de en önemli binası. 1916’da İttihat ve Terakki Partisi kulüp binası olarak yapılmaya başlanıyor ama tamamlanamıyor. Ardından yokluk ve imkansızlıklar içinde 23 Nisan 1920’de TBMM olarak açılıyor. Burada binanın tamamlanma hikayesi aslında dünya parlamento tarihi açısından da önemli diyebiliriz. Halkın egemenliğini temsil eden binayı halk kendisi tamamlıyor. Evlerinin çatı kiremitlerini sökerek meclise getirmeleri buna en güzel örnek. Dolayısıyla dünyada bir başka örneği var mı bilemiyorum. 1961’den beri müze olarak hizmet veren binamızı gezdiğinizde pek çok odanın özgün olduğunu göreceksiniz. Bu bina kanun çıkaran bir meclis binası ama aynı zamanda savaşı da yöneten bir yer. Dolayısıyla teşhirimizde ilk kanun müsveddeleri, dönemin milletvekilleri ve Atatürk’ün şahsi eşyaları ile savaşta kullanılan silahlar ve haberleşme cihazları da yer alıyor. Sizin de belirttiğiniz gibi zaman içinde çok işlev değiştiren bu binanın şimdi müze olarak varlığını devam ettirmesi, tarihimizi gelecek nesillere aktarmak anlamında çok önemli.
Biraz da hem kurumunuzun hem de sizin müzecilik anlayışınızı sorsam.
2009’dan beri TBMM’ye bağlı olarak hizmet veriyoruz ve Sayın Meclis Başkanımızdan başlayarak tüm yöneticilerimiz bu binaya çok önem veriyor. Kurumumuza bağlı 3 müze var, Florya ve Yalova Atatürk Köşkleri de kurumumuza bağlı. Dolayısıyla biraz butik bir müzecilik anlayışı gelişti. Öncelikli işimiz hem binayı hem de eserleri sağlıklı bir ortamda korumak. Binanın zaten kendisi başlı başına bir tarihi eser. Korumayı sağladıktan sonra çağdaş müzecilik kapsamında eserleri özgününe uygun olarak sergilemek de diğer bir amacımız. Müze kafe, hediyelik satış yeri, kütüphane, eğitim salonları gibi hizmetleri sunarak Ankara’nın sosyal hayatının merkezinde olmayı istiyoruz ama öncelikli amacımız, binanın 1920-1924 yılları arasında kullanıldığı dönemdeki Meclis kimliğini vurgulamak ve anlatmak. Bu yüzden rehberli tur anlatımını çok önemsiyoruz. İnsan odaklı çalışıyoruz ve ziyaretçiden gelen her türlü talebi değerlendirmeye çalışıyoruz. Her türlü eleştiri üzerinde düşünüyoruz. Eksiklerimiz elbette var, inşallah zamanla onları da gidermeye çalışacağız.
Bağlantılı bir soru olarak, sizce ülkemizdeki müzecilik anlayışında neler geliştirilebilir? Bu soruyu genel bir perspektiften, tüm paydaşları işin içine katarak ve dünyadan da örnekler ile karşılaştırmalı olarak yanıtlayabilirseniz sevinirim.
Ülkemizde müzecilik an be an ilerleme kaydediyor. Farklı konseptlerde çok fazla müze açıldı. Satranç Müzesi, İllüzyon Müzesi, Çikolata Müzesi, Baksı Müzesi veya bir kentin hikayesini ortaya çıkaran edebiyat müzeleri gibi müzeler buna en güzel örnekler. Bu tarz müzelerin sayısı arttırılabilir. Müzelerimizin, eserlerin sadece korunduğu ve sergilendiği mekanlar olmalarının çok ötesine geçtiğini, ICOM tarafından müzecilik tanımının sürekli geliştirilmesinden de anlıyoruz. Bana göre yapılması gereken ilk şey personel kadrosunun geliştirilmesi. Çekirdek bir kadro ile harikalar yaratılmaya çalışılıyor. Bundan ayrı olarak müzeleri ziyaretçiler ile bir bütün olarak düşünmek lazım. Ziyaretçilerimizin müze gezme ve tarihi eserlere zarar vermeme konusunda yeterince bilinçli olmadığını fark ettim. Bu yüzden ilkokuldan itibaren eğitim müfredatına müze gezme kuralları, tarihi eserlere sahip çıkma konularını da barındıran müzecilik eğitimi derslerinin eklenmesi faydalı olacaktır. Yapılması gereken diğer şey ise fiziksel engeli olan vatandaşların rahatça müzeyi gezebilmelerinin sağlanması. Bu alanda çok güzel çalışmalar yapıldı ancak görme engelliler için yapılan çalışmalar hala yetersiz. Müzelerin ilk, orta ve yüksek öğretim kurumları ile paydaş oldukları projeler arttırabilir. Son olarak da Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Ankara Üniversitesi, Başkent Üniversitesi gibi kurumlarda müzecilik ve müze eğitimi alanlarında yüksek lisans programları var, daha çok üniversitenin bu programlara dahil olmasının faydalı olacağını düşünüyorum.
Yine müzecilikten devam ederek şunu sormak isterim: Kurtuluş Savaşı Müzesi gibi oldukça önemli tarihi bir yapının aynı zamanda müze olarak işlevlendirilmesi konusunda ne gibi olumlu ve olumsuz yönler ile karşılaştınız?
Tarihi binaların varlığına devam etmesi için işlevlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. İlk Meclis için ise şunu kesinlikle söyleyebilirim, bu bina için yapılan belki de en önemli şeydir müzeye dönüştürülmesi. Bu binada bir tarih yazıldı, çok önemli kararlar alındı, cumhuriyet bu binada ilan edildi. Dolayısıyla müze olarak varlığına devam etmesi gelecek nesillere cumhuriyetin nasıl kurulduğunu anlatmak bakımından çok önemli. Olumsuz yönlere gelince; çağdaş müzecilik kapsamında yaptığımız teşhir çalışmalarında, özellikle vitrin ve bilgi panoları tasarımlarının binanın tarihsel dokusuna uygun olması zorunluluğu bizi biraz sınırlandıran bir durum. Yine pek çok müze elektronik ve interaktif sunumlar yaparken, biz binanın tarihsel hikayesi ve dokusu kapsamında fazla uygulama yapamıyoruz. Bununla birlikte tarihi binalarda yaşanan fiziksel sorunlar olumsuz yön olarak değerlendirilebilir. Mesela yangın güvenliği çok önemli ve kurum olarak bu konuda çok ciddi çalışmalar yaptık. Zaman zaman çatı oluklarını temizleme, elektrik tesisatı ile ilgili yaşanan sorunları giderme, aşırı yağışlı günlerde binayı gece gündüz kontrol etme, zaman zaman tamir tadilat yapmamız gereken durumlarda Koruma Bölge Kurulundan izin alma gibi konular süreci uzatabiliyor.
Peki sizce müzenizin en önemli üç özelliği/değeri nedir?
Güzel soru. Bence ilk Meclis binası olması birinci özelliği. İkinci olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu yer olması. Son olarak da dünya parlamento tarihi düşünüldüğünde tek olması. Dünyada ulusal bir savaşı yöneten, Meclis Başkanının başkomutan olarak ordunun başında savaşa gittiği ve hatta milletvekillerinin de tüfeklerini alarak savaşa katıldığı bir örnek daha yok.
Genel olarak baktığınızda Kurtuluş Savaşı Müzesi veya diğer adıyla I. Meclis’e ilgi nasıl? Hak ettiği değere ve tanınırlığa sahip mi sizce?
Bu bina ilk olarak 1961’de açıldığında adı “Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi Müzesi” imiş. Ancak 1981’de Kurtuluş Savaşı Müzesi olarak adı değişmiş. Bu yüzden ilk meclis kimliğinin biraz geri planda kaldığını düşünüyorum. Bununla birlikte müzenin ziyaretçi sayısı yıldan yıla hızlı bir artış gösteriyor. Pandemi ile birlikte daha çok ortaya çıkan sanal müze uygulamasında, 2020 yılında ülkemizde en çok ziyaret edilen ikinci müzeydik, bu durum da ilginin arttığını kanıtlıyor. Geçen sene yıllık ziyaretçi sayımız yaklaşık 500 bindi. 29 Ekim 2022’de sadece bir günde müze 25 bin kişi tarafından ziyaret edildi. Bu sene cumhuriyetin 100. yılı olması dolayısıyla bu rakamın çok artacağını düşünüyorum. Bu kapsamda müzemizin hak ettiği ilgiye ve değere ulaştığını söylemek mümkün.
Sizin zaman zaman, mekanın getirdiklerine uygun şekilde, Lozan Anlaşması’nın 100. yıl dönümü veya cumhuriyetin ilanının 100. yıldönümü gibi tematik etkinlik ve projelere de ev sahipliği yaptığınızı biliyorum. Bu tarz anma veya kutlama etkinlikleri haricinde müzenizde ne gibi aktiviteler yapılıyor?
Sizin belirtiğiniz örneklerden ayrı olarak 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde Sayın Meclis Başkanımız ve Milli Eğitim Bakanımız ile birlikte 81 ilden gelen öğretmenlerimizi müzemizde ağırladık. Okulların talepleri bizim için çok önemli. Bolu İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün yürüttüğü “Arkadaşım Keman” projesi kapsamında ilkokul öğrencilerimizden oluşan bir orkestra hayalini gerçekleştirdik. Bu orkestra müzemizde konser verdi. Bakanlık tarafından yürütülen her iki Başkent Kültür Yolu Festivalinde etkinlik mekanları arasında yer aldık. Konser, panel ve söyleşiler düzenledik. Cumhurbaşkanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Millet Kütüphanesi’nde yapılan Milli Mücadele sergisinde paydaş olduk ve en çok eser veren müzeydik. Çeşitli kurumlarca düzenlenen çalıştay ve konferanslara katıldık ve hatta 2021’de Heritage İstanbul’da katıldığımız “Sıra Dışı Müzeler” panelinde Üniversite Müzeler Ödülü’nü aldık. Çeşitli kurumların işbirliğinde geçici sergiler (fotoğraf, pul, üniforma vb.) açtık. Çeşitli el sanatlarından ustalarımızla beraber özellikle dezavantajlı bölgelerden çocuklarımızı müzeye davet ederek ebru, kaligrafi, mozaik, seramik boyama gibi etkinlikler yaptık. Şimdi cumhuriyetin 100. yıldönümüne odaklanmış durumdayız. Daha önce yapmadığımız etkinlikler üzerine odaklanıyoruz.
Ardından sorulması uygun olacak bir soruyla devam edersek, bizleri müzeniz bünyesinde gelecekte neler bekliyor?
Yukarıda saydığım bu etkinlikler sonraki yıllarda da devam edecektir. Diğer kurum ve kuruluşlar ve özellikle üniversiteler ile daha fazla işbirliği içinde olmayı planlıyoruz. Hatta bu işbirliğini uluslararası platformlara da taşımayı hedefliyoruz. Tabi ki çeşitli sergi projelerimiz de gündemde. Cumhuriyetin 100. yılı olması kapsamında da çeşitli etkinlikler planlıyoruz.
Son olarak daha kişisel, alanda aktif çalışan deneyimli bir müzeci olarak veya sade bir gezgin olarak cevaplayabileceğiniz bir soruyla noktalamak isterim. En keyif aldığınız müze deneyiminiz nerede ve nasıl olmuştu?
Bu soru benim için çok ayrı bir yere sahip ve cevaplamak benim için ayrı bir keyif. Bu yüzden cevabı biraz uzatacağım, mazur görün. İmkanım el verdikçe ülkemizdeki önemli müzeler yanında dünyanın D’orsay, Versailles, Louvre, Uffizi gibi önde gelen müzelerini de görmeye çalışıyorum. Ancak şöyle bir hususu fark ettim. Çok geniş bir alana yayılan, çok fazla çeşitte koleksiyonu olan müzelerin beni çok etkilemediğini, hatta bütün bir günümü vermeme rağmen çok önemli bir eseri görmeyi kaçırmış olabileceğim hissinin çok hoşuma gitmediğini fark ettim. Müzeleri hikayesiyle birlikte değerlendiren ve hikayesini okuyarak deneyimlemeye çalışan biri olarak Topkapı Sarayı beni daha çok etkilemiştir. Bazen hikayesinden ötürü tek bir eser bile sizi büyük bir müzeden daha çok etkileyebilir. Mesela Venedik’te bulunan ve San Marco atları olarak bilinen, aslında İstanbul’daki hipodromdan götürülen atların hüzünlü hikayesi gibi. Ya da tek bir sergi deneyimi sizi yüzyıllar ötesine götürebilir. Hatta orijinal ve çok yaratıcı olarak değerlendirdiğiniz bir sergi size en keyifli deneyimi yaşatabilir. Bu kadar açıklamadan sonra sorunuzu cevaplayayım, Erimtan Arkeoloji ve Sanat Müzesi’nde Koç Üniversitesi VEKAM işbirliğiyle gerçekleştirilen Koku ve Şehir sergisi en keyif aldığım müze deneyimlerinden birisiydi.
Bu röportaja vaktinizi ayırdığınız için çok teşekkür ederim Fatma Hanım.
Ben teşekkür ederim.
Yazıdaki görseller, Fatma Hanım’ın desteğiyle müze arşivinden seçilmiştir.