MüzikRöportaj

Canan Aykent ile caz: “Cumhuriyetle beraber Ankara’nın çehresi değişmeye başlıyor.”

Bozcaada Caz Festivali yaklaşırken, Şenay Ocak ile gerçekleştirmiş olduğumuz röportajdan sonra bu kez de Sevgili Canan Aykent’i ağırlıyoruz. Canan Hanım ile caz müzisyenliği ve Ankara’nın caz serüveni üzerine konuştuk.

Merhabalar Canan Hanım, hoş geldiniz. Röportaj öncesinde sizinle ilgili araştırma yaptığımda ilk düşündüğüm şey çok yönlü biri olduğunuzdu: Müzisyen, akademisyen ve devlet memuru. Doğru bilgilere ulaşabilmiş miyim, kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz?

Bilgiler doğru ama akademisyen demek pek doğru olmaz sanırım. Üniversitede dersler verdim ama dışarıdan hoca olarak. Bunun yanı sıra doktoram var ve akademik, hakemli dergilerde yayımlanmış makalelerim var. Ama sonuçta akademik bir kurumda çalışmıyorum.

Biraz daha geriden alayım, sosyolojide lisans, müzikolojide yüksek lisans ve sanat tarihinde doktora yaptım. Üniversiteye başladığım yıl davul öğrenmeye de başladım, epeyce geç kalmış sayılırım. Lisansla yüksek lisans arasında 10 seneden fazla var. Bu arada çalıyordum hep. Yüksek lisanstayken halen devam ettiğim devlet topluluğuna girdim. Memur müzisyenlerden oldum hani tabiri caizse. 22 yıl bitti, halen devam…

Müzisyen kimliğinizle başlamak istiyorum. Sizi caza yönelten şey neydi ya da başka bir deyişle caz müziğin üretim kısmında olmaya nasıl karar verdiniz?

Caza yönelten iki durum söz konusu oldu. Birincisi ailede caz dinlenirdi, evde plaklar vardı, halen varlar. İkincisi zaten davul öğrenmeye başlamamda Tuna Ötenel’in eşi Berin abla önayak oldu. O zamanlardan beri tanışıyoruz. Adeta kendimi cazın içinde buldum.

İlk olarak sahneye çıkmaya başladığınızda, ana akım bir müzik tarzında çalmayan kadın bir müzisyen olarak zorluklarla karşılaştınız mı?

Aslında ana akımda olsa belki oldukça hırpalayıcı olabilirdi ama caz çalanlar arasında bu tarz bir ayrımcılık bence çok bariz yok. Fakat gene de belli bir maskülen hegemonya tabii ki var. Bunu kırmak ve görünür olmak için enstrümanda yetkinlik, yaratıcılık şart. Kasları geliştirmek, esneklik kazandırmak için erkeklere göre daha fazla egzersiz yapmak gerekebilir. Tabii bir de davul/perküsyon dünyasının ağır malzeme sorunu var. Kadın olarak bunları taşıma konusu gerçekten bezdirici. Ama genel olarak kendi açımdan bir şekilde şanslı olduğumu, çalabilmem için hayatın önüme fırsatlar sunduğunu düşünüyorum.

Caz müzikte doğaçlamanın yeri yadsınamaz. Bu konuda başarılı olabilmek için müzik teorisini ne kadar iyi bilmek gerekiyor, içgüdüsel olarak da yetenek sayesinde yapılabilecek bir şey mi?

İçgüdüsel olarak bir yere varmak mümkün değil. Parçanın formunu, armonisini bilmek lazım. Çünkü sololar form ve armoni üzerine kuruluyor. Davulcular hadi armoni bilmese de olur diyelim ama parçayı bilen davulcuyla bilmeyen hemen fark ediliyor. Solo sırası geldiğinde 4, 8 ölçü, chorus artık ne kadar yapacaksa hem ölçüleri saymalı hem parçanın neresinde olduğunu bilmeli, üstüne de en azından düzgün bir yaratıcılık göstermeli. Genellikle davul soloları teknik gösterilere dönüşüyor, ben şahsen parçayı dikkate alan soloları beğeniyorum.

Bir perküsyon sanatçısı olarak, caz müzisyeni olmasaydım bunu yapardım dediğiniz bir müzik türü var mı? Şuna yönelik de sormak istiyorum bunu: Dinlemekten keyif aldığınız ve günümüzde caza kıyasla daha ana akım olan ezgilere (rock vb. gibi) yakın bir ezgiyle cazı harmanlayarak da müzik yapıyor musunuz? Bu şekilde farklı tarzların iç içe geçmesine yönelik bakışınız nedir?

Caz dışında farklı türlerde müzikler dinliyorum. Çalmak istediğim türlerin başında Latinler var, özellikle Brezilya tarafı. Reggae çalmak isterdim. Balkan müziklerini de seviyorum. Bu arada zaten çok uzun süredir görev icabı başka müzikler çalıyorum. Bunlar Türki cumhuriyetlerin geleneksel müzikleri. Başka türlerle cazın harmanlanması fikrine gelince, üzerinde gerçekten ciddi çalışılmışsa güzel oluyor bence. Yine de öyle türler var ki esnemeye uygun olmuyor ya da esnese bile orijinal haline dokunmamak bazen en iyisi.

Amerikalıların 50’li yıllarda Ankara’da yarattığı bu ivme, sanırım o dönem Türkiye’sinde de etkili oluyor.

En çok merak ettiğim konuya geçmek istiyorum. Ulus’tan Çankaya’ya Alışılmadık Sesler: Ankara’nın Caz Serüveni (1940-1980) başlıklı bir makaleniz mevcut. Makalenizi oldukça merakla ve keyif alarak okudum. Öncelikle ilgi duyan herkesin tamamını okumasını tavsiye ediyorum. Makalenizde Ankara’da cazın gelişiminin üç koldan olduğunu belirtiyorsunuz. Bu kollar ekseninde bize kısaca Ankara’nın caz serüveninden bahsedebilir misiniz? Ve bu serüvenden yola çıkarak Ankara’nın Türkiye’de caz müziğin almış olduğu yoldaki rolü ve önemi nedir?

Genel hatlarıyla bu üç kol: Oteller ile lokantalar, radyolar ve Amerikalıların açmış olduğu tesisler. Cumhuriyetle beraber Ankara’nın çehresi değişmeye başlıyor. “Asri”leşme hedefiyle o dönem için modern otel ve lokantalar inşa ediliyor. Bu yerler kültür hayatının şekillenmesinde önemli rol oynuyorlar. Yabancı orkestralar geliyor buralara ve dönemin dans müziklerini çalıyorlar. Caz da bu şekilde duyulmaya başlıyor.

Ayrıca Ankara Radyosu’nun yayınları var; plakların yanı sıra canlı yayın yapan salon orkestraları kuruluyor ve onlar da dans müziği repertuvarları çalıyorlar. Caz o zamanlar dans müziği… 50’lerle beraber Amerikan üssünün kurulmasıyla Amerikalılar, kendi orduevlerini, alışveriş mağazalarını açıyorlar. Bunlar içinde Officers’ Club ve Nco Club’da caz müziği daha bir ağırlık kazanıyor. Ve tabii Erol Pekcan en önemli isim burada. Amerikalıların 50’li yıllarda Ankara’da yarattığı bu ivme, sanırım o dönem Türkiye’sinde de etkili oluyor.

Ankara özelinde 1980’den günümüze kadar olan süreci kapsayan bir araştırmayı da planlıyor musunuz? Bu konuda Lavarla olarak size katkı sağlayabileceğimiz bir nokta olursa sevinç duyarız.

Planlıyorum. Şimdilik geriye dönük eksikleri tamamlamak üzere arşiv taramaları yapıyorum. Hatta yapabilirsem sadece Ankara’yla sınırlı kalmasın istiyorum. Bu dönem istediğim hızla gidemiyorum, iş güç malum. Bulduklarımdan arada ufak tefek yayınlar da yapmayı hedefliyorum. Yardım teklifine çok teşekkür ederim. Her türlüsü çok makbule geçer. Çünkü yayın az, iğneyle kuyu kazıyoruz.

Ankara, 1995 yılında ilki gerçekleştirilen caz festivaliyle Türkiye’nin öncülerinden sayılabilir mi? Uluslararası Ankara Caz Festivali özelinde festivaller hakkındaki düşüncelerinizi merak ediyorum. Ve festivallerde sahne alma şansınız oldu mu ya da sahne almayı düşünüyor musunuz?

1982’de İstanbul Filarmoni Derneği ilk caz festivalini düzenlemiş. 1985’te Bilsak Caz Festivali var. Bayrak İstanbul’da hep daha önde. Ankara’daki caz festivalini düzenleyen Ankara Caz Derneği çok uzun yıllardır dirayetle faaliyette ve 90’lı yıllardan bu yana kentin cazla ilgili aktivitelerinde önemli bir yeri var.

Ankara’da hangi müzik daha çok kendine yer bulur desek karşımıza rock çıkar. Ama cazın da bahsettiğim 30’lı yıllardan beri belirli ve tutarlı bir dinleyicisi var. Caz Derneği’nin nesiller geçse de bu kemik kitleyi tutmak ve büyütmek adına katkısının çok olduğunu düşünüyorum. Son yıllarda Ege ve Akdeniz kıyılarına yayılan festivaller şahane. Cazın büyük şehirlerin tekelinden çıkıp bu şekilde yaygınlaşması hem dinleyici hem müzisyen hem işletmeciler için harika bence. Mesela şimdi tatile gidecek olsam caz festivalinin yapıldığı bir yeri tercih ederim. Sorunun son kısmı için 8 defa Ankara Caz Festivali, 2 defa Uluslararası Ankara Müzik Festivali, 1 defa Akbank Caz festivali, 1 defa da Bodrum Caz Festivali’nde çalmışım. Umarım bundan sonraki festivallere de katılabilirim.

Biz de Lavarla olarak önümüzdeki hafta gerçekleştirilecek olan Bozcaada Caz Festivali’nin paydaşlarından biriyiz. Bu festival hakkında da fikirlerinizi alabilir miyiz?

Bozcaada festivalini sosyal medyadan takip ediyorum. Bir defa gittim Bozcaada’ya. Çok hoş, büyülü bir yer. Keşke orada olabilseydim. Bizim sanat sezonu başladı, o yüzden ya Ankara’da ya turnede oluyoruz. Seneye belki denk geliriz…

Lavarla’ya konuk olup değerli vaktinizi ayırdığınız için çok teşekkür ederiz Canan Hanım.

Ben çok teşekkür ederim. Lavarla’yı zaten takip ediyordum, artık birebir bir bağımız da oldu. Takibe devam. İyi çalışmalar, güzel bir festival dilerim.

Görkem Demir
Carl Sagan'ın izinde. Hikaye avcı-toplayıcısı.

Bir Cevap Yazın

Müzik

Müziği ve gitarıyla Burak Altuni

“Müzik hakkında güzel bir şey, çarpar, acıtmaz!” Bob Marley Burak Altuni… Müzikle tanıştığında 3 yaşındaymış, flütle başlamış. Ne yazık ki baba acısı müzikten de öncesine...



Ankara Ankara Pusu'la

Radyoda Ankara Ankara

TRT Türkiye’nin Sesi Radyosu’nda her Cuma saat 16.05’te, bir program yayınlanıyor. Ankara Ankara isimli program, aynı saatte internet üzerinden dinlenebildiği gibi bant kayıtları podcast başlığı...