MekanKentHafızaEğitim

Ankaralı Cin Ali

Cin Ali’nin Ankaralı olduğunu biliyor muydunuz? Evet evet, Cin Ali Ankaralı. Bir Ankara ve Cumhuriyet çocuğu. Altındağ’da doğan, Bahçelievler’de büyüyen, Metin Oktay Parkı’nda (Filli Bahçe) oynayan ve hep yedi yaşında olan bu eğitim kahramanımızı ve ailesini gelin daha yakından tanıyalım.

Cin Ali, Türkiye’nin eğitim tarihinde önemli bir yere sahip bir çizgi karakter. Karakteri kitap haline getiren Rasim Kaygusuz, çizeri ise Selçuk Seğmen.

Ankara, Kaygusuz’un öğretmenlik deneyimlerinin şekillendiği ve Cin Ali’yi yaratma fikrinin doğduğu şehir. Ankara’nın kültürel mirasının bir parçası. Cin Ali’nin Ankaralı olması onun Türkiye’nin eğitim sistemine kattığı değeri ve kültürel mirasını daha da anlamlı kılıyor. Başkentten doğan bu basit ama etkili karakter, yıllarca çocukların eğitimine ışık tutmuş ve nesiller boyu hatırlanacak bir ikon olmuştur.

Ankara, Türkiye’nin başkenti olarak eğitim alanında birçok yeniliğin ve projenin başladığı bir merkez. Cin Ali karakteri de bu yenilikçi eğitim anlayışının bir ürünü olarak burada doğmuş ve geliştirilmiştir. Ankara’nın bir parçası olan bu eğitim materyali, Türkiye genelindeki ilkokullarda okuma yazma öğretiminin temel araçlarından biri haline gelmiştir. Hatta sadece Türkiye’de değil ünü yurtdışına kadar ulaşmıştır.

Cin Ali’nin babası Rasim Kaygusuz 1926 yılında Ayaş’ta dünyaya geliyor. 1944 yılında Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nü, 1956 yılında ise Gazi Eğitim Fakültesi Pedagoji bölümünü bitiriyor. 17 yıl boyunca ilkokul öğrencilerine öğretmenlik yapıyor. Rasim öğretmen tam bir köy enstitülü: İdealist, becerikli, öğrencilerine daha nasıl faydalı olabilirim diye sürekli araştırmalar ve çalışmalar yapan biri. Bu çalışmaların sonucunda çocukların, okumayı nasıl daha rahat öğrenebilecekleriyle ilgili bir kitap yazmaya karar veriyor. Ve 1968 yılında bir kitap çıkarıyor, kitabın adı “Cin Ali”.

Cin Ali’nin annesi ise Remziye Kaygusuz. 1927’de Rize Fındıklı’da dünyaya gelen Remziye Hanım’ın babası da köyde okuma yazma öğreten bir eğitmen. Fakat köyde okul yok. Köye ilk okul Remziye Hanım 10 yaşındayken yapılıyor. Remziye Hanım da okumaya çok meraklı, öğrenme aşkıyla dolup taşan biri. Babasının desteğiyle Trabzon Beşikdüzü Köy Enstitüsü’ne gidiyor. Burada biriktirdiği parayla kendine keman alıyor ve çalmayı öğreniyor. Sonrasında Hasanoğlan Köy Enstitüsü’ne devam ediyor. Fakat mezun olacağı yıl enstitü kapanınca Ankara Kız Teknik Yüksek Öğretmen Okulu’na nakledilip, buradan mezun oluyor. Dikiş, nakış, terzilik, ev idaresi, çocuk bakımı, muhasebe gibi konulara hakim, o da Rasim öğretmen gibi birçok konuda becerikli, hevesli bir kadın.

Cin Ali’nin bir kız kardeşi Suna (Nevin Kaygusuz Apaydın) ve bir ablası Selma (Nesrin Kalaycıoğlu) var.  Nevin Hanım yani Cin Ali’nin küçük kız kardeşi Suna çoğu seride Cin Ali’ye eşlik etse de ablası Selma’nın adını bir kez sekizinci kitap olan Cin Ali Çocuk Bahçesinde’de, Cin Ali’nin teyzesi tarafından söylendiğini okuyoruz. Görevi çocukları çocuk bahçesine götürmek, onun dışında genelde ev işlerinde yardımcı olurken, kitaba çok az konu oluyor. Bunun sebebini düşündüğümde ise muhtemelen küçük kardeş Suna’nın yaşı Cin Ali’ye daha yakın diğeri ise abla olduğu için kitaba daha az konu oluyor. Velhasıl tüm aile az çok Cin Ali’nin kitaplarına konu olmuş, dağıtımında görev almışlar. Ve hala hali hazırda müze, vakıfla ilgilenmeye devam ediyorlar.

2021 yılında Anadolu Ajansı’na verdikleri söyleşide kız kardeşi ve ablası bu erkek kardeşlerinden şu şekilde bahsediyorlar: “Cin Ali bizim hayatımızın bir parçasıydı. Aynı yaştaydık. Yıllar sonra Cin Ali hem bizim hayatımızda hem Türk toplumunda ciddi bir yer edinmeye başlayınca biz ‘Cin Ali’nin ablası’ demeye başladık. O bizim hiç büyümeyen kardeşimiz, biz sürekli büyüyoruz,” ifadesini kullanıyor. Babasının serideki tüm öyküleri kendi yaşamlarından esinlenerek yazdığını belirten Apaydın, “Bizim bir atımız olmadı ama 200 metre ötemizde bir çiftlik vardı. Çiftlikte sabah horozlar öterdi ve biz duyardık. Çocuk bahçesi bizim gittiğimiz çocuk bahçesi. Evimiz bahçeli bir evdi. Sürekli misafir gelir orada kum havuzunda oynardık. Sirk gelmişti ve biz o sirkte Berber Fil’i seyrettik. Biz çok hoşlanınca babam da Berber Fil hikayesini yazdı,” diyor.  Bahsettikleri çiftliğin o zaman henüz yeni kurulmaya başlayan bir semt olan Bahçelievler olduğunu dinliyoruz Ankara Neydi Ne Oldu? podcastinin Cin Ali’nin Peşinde bölümünde.

Köy enstitülerinin önemi

Bu iki öğretmeni ortak paydaya aldığımızda Köy enstitülerinin kendilerine etkisi yadsınamaz. Ülkenin farklı bölgelerinde doğmuş, büyümüş bu idealist insanların tek amaçları okumak, öğrenmek ve öğrendiklerini aktarmaktı. Doğu ve Batı arasındaki eğitim eşitsizliklerini gidermek için açılan bu enstitülerden mezun olan genç eğitimciler en az bir enstrüman çalıp, edebiyattan, bilimden, tarımdan anlayan, birçok konuyla ilgili, vasıflı insanlar olarak köylerine dönüp bunu aktarıyorlardı. Köy enstitüleri Türkiye’de ilkokul öğretmeni yetiştirmek üzere açılıyor biliyorsunuz. Amacı özellikle şehirlere uzak ama tren yollarına yakın arazilerdeki köy okullarına öğretmen yetiştirmekti. Verilen derslerin yüzde 50’lik bölümü temel örgün eğitim, geri kalanı ise uygulamalı eğitimdi. Ziraatçilik, sağlıkçılık, duvarcılık, demircilik, terzilik, balıkçılık, arıcılık, bağcılık ve marangozluk verilen eğitimlerden bazıları. Rasim öğretmen de bu enstitüden örgün öğretim dışında marangozluk sanatını çok iyi öğrenerek mezun olmuştu.

Rasim ve Remziye öğretmenlerin hayatını inceledikçe bu enstitülerin ne kadar önemli yapılar olduğunu bir kez daha iyi anlıyorum.  Benim babam da bir köy enstitülü. Cılavuz Köy Enstitüsü’nden mezun. Mesela babam da inşaat konularında çok becerikliydi.  Eğitim-öğretim dışında hayata dair de öğrenim gören kişinin hangi alanda becerisi varsa oraya yönlendirilip, ek olarak o alanda bir şeyler yapması muazzam değil mi?

Fakat bu tıkır tıkır işleyen eğitim sistemi bir yerde sekteye uğruyor. Ankara ile ilgili eğitim araştırmalarımda karşıma hep aynı isim çıkıyor: Anti-demokratik yaklaşımları bilinen Reşat Şemsettin Sirer. Hasan Ali Yücel’den sonra Milli Eğitim Bakanlığı’na bakan olarak atanan Sirer’i ilk yazım olan Yüzbaşıoğlu Apartmanı orta katından hatırlarsınız belki. Bakan olduktan sonra bakanlıkta esen tutucu havadan ötürü Orhan Veli ve tüm tercüme bürosu ekibinin mevcut görevlerinden istifa etmesinin sebebi. Aynı bakan, köy enstitülerin kapatılmasında da karşıma çıkıyor. Konuyla ilgili Remziye Hanım 2003 yılında Milliyet gazetesinde yer alan röportajında kendisinden şu şekilde bahsediyor: “İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’un görevden alınması, Milli Eğitim Bakanlığı’na R. Şemsettin Sirer’in atanması köy enstitüleri için ‘kapanış dönemini’ başlatır. Şikayet üzerine Şemsettin Sirer geldi. Bağırdı, çağırdı bilmem ne yaptı, listeyi çıkardı, okudu. Bu durum bize iyi-kötü bir sinyal verdi. Bu okulun kapatılacağına dair… O gitti, iki gün sonra bize tabii bildirildi; siz şu okula, siz şu okula, siz şu okula gideceksiniz diye okula haber verdiler. Biz de eşyamızı topladık, arabalarla bizi gönderdiler. Zaten bu zamana gelmeden İsmail Hakkı Tonguç’u ayırdılar. Hocalarımız değişti. Daha önce çok iyi hocalarla ders yaparken, bize lise derecesinde hocaları gönderdiler. Biz bir asilik masilik yapmadık ki, hiçbir şey yapmadık.”  Böylelikle köy enstitüleri dönemi kapanıyor.

Cin Ali kitaplarının yeniden ortaya çıkışı

Biraz da kitaptan bahsedelim. Cin Ali 2013 yılında yeniden yayımlanmaya başlanıyor.  Ayrancı Semti Kent Kültürü ve Dayanışma Derneği’nin 2021 yılında Nevin Hanım’la yaptıkları söyleşide Cin Ali’nin tekrar neden basılmaya başladığını anlatıyor: “2005 bizim için çok önemli bir tarih oldu çünkü bir gazetede ‘Cin Ali yasaklandı’ diye haber çıktı. Aslında kitap yasaklanmıyor tabii ama eğitim müfredatının değiştiğini Cin Ali üzerinden anlatmayı tercih ediyorlar. Cümle yönteminden harf yöntemine geçiliyor. ‘Yasaklandı’ diye haber çıkmasına çok üzüldük tabii ki. Öte yandan o dönemde pek çok kişi sahip çıktı kitaba. Birgün gazetesinde ‘Cin Ali Bizimdir’ adıyla haber yayınladı Aydan Çelik. Beyaz Şov skeçler yaptı.  Bu yüzden 2013 yılında telif hakkını tekrar alarak basmaya başladık.”

Cin Ali’yi okumayanımız yoktur diye düşünüyorum. Tabi bu düşüncem özellikle 1970’ler, 1980’ler ve 1990’larda ilkokul öğrenciliği yapmış olanlar için geçerli.  Annemin aldığı çocuk kitapları serileri arasında Cin Ali en sevdiklerim arasındaydı. Kara kuzusu, topacı ve atıyla olan maceralarını okumak hem eğlendiriyordu hem de fark etmeden öğretiyordu.

Rasim öğretmenin de amacı buydu: eğlendirerek öğretmek. Okuma yazma öğreniminde sıkça kullanılan bir kitap serisinin kahramanı olan Cin Ali karakteri basit çizimlerle ve kısa cümlelerle oluşturulmuş hikayelerle çocukların okuma becerilerini geliştirmeyi hedeflemişti ve hedefine de başarıyla ulaştı.

Tüm ülkeye hızla yayılan bu kitap serisini çocuklar genellikle çok sever ve kitap sayesinde hızlı okumaya başlarlar. Bu yüzden de veliler ve öğretmenler Cin Ali kitaplarına “Okutan Kitaplar” adını vermişler.

Serinin ilk kitabı, en basit olanıyla, Cin Ali’nin Atı ile başlıyor. Bu ilk kitap çocukların sözcükleri kolay ayırt edebilmesi için büyük puntolarla, satır aralığı fazla olarak yazılır. Sözcükler bir iki istisna dışında tek ya da iki hecelidir. Ardından sırasıyla seriyi Cin Ali’nin Topu, Cin Ali’nin Topacı, Cin Ali’nin Karagözlü Kuzusu, Cin Ali’nin Oyuncakları, Cin Ali Okula Başlıyor, Cin Ali Okulda, Cin Ali Çocuk Bahçesinde, Cin Ali ile Berber Fil adlı kitaplar takip eder. Son kitap Cin Ali Kır Gezisinde‘de ise artık yazılar daha küçük puntolu ve daha zor sözcüklerden, daha uzun tümcelerden oluşur.

Cin Ali serisi toplamda 10 kitaptan oluşuyor. Her kitap öğrencilerin okuma ve anlama becerilerini pekiştirmek için tekrarlayan cümlelerle devam ediyor. Seri Cin Ali’nin günlük yaşamından kesitler sunarak ilerliyor. Siyah-beyaz çizimler çocukların hayal dünyasını serbest bırakıyor, yalnız bu seride 10. kitap renkli baskıda basılmış. Bunun sebebi ise Cin Ali kitapları okuma-yazma öğretirken birçok pedagojik yöntem kullanıyor. Bunlardan bir tanesi de çocuğun dikkatini dağıtmamak, dolayısıyla daha az uyaranla içerik sunmak. Rasim öğretmen 10. kitaba ulaşan çocuğun artık okuduğunu biliyor. Bu sebeple kitapların renkli dünyasına hoş geldiniz mesajını veriyor. 10. kitap tek renkli kitap olarak okuyan çocuğun ödülüdür.

Kitapların çocukların üzerindeki etkisi

Bu yazıyı kaleme almadan evvel çevremdeki bazı arkadaşlarıma “Cin Ali’yi okudunuz mu?” diye bir soru sordum. Hepsi el cevap okuduğunu söyledi. Ne hatırladıklarını sorduğumda ise hüzünlü ve eğlenceli cevaplar aldım. Mesela bir arkadaşım Cin Ali’nin sirke gidip sirki anlattığı Cin Ali ile Berber Fil kitabında bir sirke gitmek istediğini ve bir fil görmeyi çok istediğini anlattı. “Ama Trabzon’da o zamanlarda fili olan bir sirki bulmanın imkansız olduğunu, olsa bile bizi kimsenin götürmeyeceğini düşünerek hayalimde o sirki canlandırmama ve bir fili düşlememe sebep olmuştu,” diye cevap verdi.  Bir başka arkadaşım da serinin üçüncü kitabı Cin Ali’nin Topacı’na istinaden “Benim de topacım vardı, başka topacı olan arkadaşım yoktu, bir tek Cin Ali vardı,” dedi. Benim Cin Ali ile hatırladığım bir anım ise oldukça coğrafik bir espri içeriyor. Bilirsiniz her bölgeyle ilgili iyi, kötü anekdotlar anlatılır. Ben Ardahanlıyım. Ardahan önceden Kars’a bağlıydı. Kars ve atlarla ile ilgili nahoş espriler yapılırdı, nereden duyduğuma dair bir fikrim olmamasına rağmen aklımda kalmış olsa gerek. İlk kitap olan Cin Ali ve At’ını okuduktan sonra babama “Baba Cin Ali Karslı mı?” diye sormuştum. Canım rahmetli babam da gülmüştü ve bunu nerden çıkardığımı sormuştu. Bende ona atının çok güzel olduğunu, bizim oradaki atlara benzediğini söylemiştim. Her yaz köye tatile giden bir çocuğun çizgi şeklindeki bir atı her yaz gördüğü atlara benzetmesi… İşte bir kitabın kafamızdaki dünyayı nasıl şekillendirdiğini gösteriyordu.

Bir çocuğun düş kurmasına, hayali de olsa arkadaş edinmesine, hayal dünyasını geliştirmesine, çağrışımlar yapmasına olanak veren Cin Ali kitapları şöhreti artık sadece yurtiçinde değil yurtdışına da gönderilmeye başlanmıştı.

Eğitimde Cin Ali kitaplarının rolü

Çocuk ne kadar çok oyun oynarsa daha çabuk kavrar. Rasim öğretmen de özellikle birinci sınıfların eğitimine çok önem verdiği ve oyunlar oynayarak daha iyi öğrendiklerini düşündüğü için oyunla okuma metotları buldu ve gereçleri yapmaya başladı.

Çözümlü Alfabe, Oyunla Okuma Öğretimi, Tombala Kartları, Renkli ve Hareketli Heceleme Fişleri, Resimli ve Matematikli fişler, Telle Okuma Yazma Aritmetik ve Resim Öğretimi, Dönerli Hikâye Kartları, Yazmayan Kalem ve Güzel Yazı Defteri, Güzel Yazı Defteri ve Çarpma ve Sayma Öğretimi gibi yöntemlerle çocukların fark etmeden öğrenmelerine büyük katkı sağladı. Müzede gezerken rehber aracılığıyla tüm bu yöntemleri daha detaylı dinleyebilir ve ilgili öğrenme teknikleri gereçlerini görebilirsiniz.

İlkokul 1. sınıfta alfabeyi öğrenmeden evvel çizgiler çizerdik. Hiç kalem tutmamış bu küçük ellerle düzgün çizgi çizmek hakikaten zordu. Zamanla defterler dolmaya başlayınca çizgiler daha düzgün görünmeye başlardı. Sonra harfleri öğrendikçe yazmaya başlardık. Resim derslerinde ise Cin Ali’nin kendisini çizmek en sevilen eylemlerimizdendi. Aramızda kalsın ama hala resmini Cin Ali’den öteye geçiremeyenlerimiz olsa da “Cin Ali gibi çizmişsin” gibi bir ifade de belleklerimizde mevcut. Gerçi Cin Ali çizimlerini hiç hafife almayın derim zira yetenek sınavları öncesinde öğrencilerin basit hareketli imgesel figür çizimlerine çalışırken Cin Ali çizimlerinden esinlendiklerini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Cin Ali Müzesi: Eğitim ve eğlence bir arada

Bülten Sokak Numara 32’de yer alan müze binasının tarihi de ilginç ve hoş bir tesadüfe konu olmuş. Bu apartman ODTÜ kampüsünde henüz yurt binaları yapılmadığı dönemlerde ODTÜ erkek yurdu; erkek yurdu inşaatı bitirilince de 1975’e kadar kız yurdu olarak kullanılmış. Yani bina çoğunlukla hep eğitim amaçlı kullanılmış. Binanın hala hali hazırda bir eğitim yuvası olması gerçekten çok güzel bir tesadüf.

Cin Ali’nin ablaları Nevin Kaygusuz Apaydın ve Nesrin Kalaycıoğlu, “Cin Ali hepimizin” diyerek, 2016’da Cin Ali Eğitim ve Kültür Vakfı’nı, 2019’da ise Cin Ali Müzesi’ni kuruyorlar. Sürece dair detayları Ayrancım sitesine verdikleri röportajdan okuyalım.  “2016 yılında da vakıf kurmaya karar verdik. 2015 yılında binayı hazırlamaya başladık ve müze kurmaya karar verdik. 1 Kasım 2019 yılında davet ettiğimiz Sunay Akın’ın ile müzemizi açtık. Çocuk kitapları kütüphanesini de kurarak hizmete sunduk. Çeşitli konularda araştırma grupları oluşturduk. Farklı etkinliklere ev sahipliği yapmaya başladık. Her çarşamba film gösterimleri yaptık lakin pandemi biraz işlerimizi aksattı. Cin Ali Belgeseli hazırladık pandeminin hemen öncesi kasım ayında galasını yaptık. Çocuk şarkıları yarışması düzenledik. 76 yeni eser katıldı, 8 tanesine ödül verdik. 2019-2020 arasında görme engelli öğrencilere Braille alfabesi ile yazılmış Cin Ali serisini bastırdık. Okumayı hızlandıran tombala oyunumuzu da Braille alfabesi ile hazırlattık öğrencilere.  Pandemiyle beraber müzemiz ziyaretçilerinin sayısı epey düştü. Pek çok projemizi ertelemek zorunda kaldık. Ekonomik açıdan zorlu bir sürece girdik haliyle.” (Ayrancım)

Yine aynı yıl Anadolu Ajansı’nda yayımlanan bir röportajda Nesrin Kalaycıoğlu her zaman ailelerinin içinde yer alan Cin Ali’nin kültürel mirasa dönüştüğünü fark ettiklerinde bu mirasın yaşaması gerektiğine karar verdiklerini dile getiriyor. Kurdukları vakfın ardından hikayesini anlatmak için müze açmaya karar verdiklerinde “Cin Ali’nin ablaları” olarak ortaya çıktıklarını ifade eden Kalaycıoğlu, şöyle konuşuyor: “Babam bize hep derdi, ‘Cin Ali’nin kıymetini bilin’ diye. İşte o zaman ne kadar kıymetli olduğunu sadece bizim için değil, Türkiye’de hatta dünyada onu okuyanlar için ne kadar kıymetli bir kültürel miras olduğunu gördük ve ona sahip çıktık.”  (AA)

Müze 3 kattan oluşuyor. Giriş katında hediyelik eşya bölümü, cici bir kafesi ve seminer odaları var. Birinci katında müze, ikinci katında Cin Ali Çocuk ve Eğitim Araştırmaları Kütüphanesi ve ofisler mevcut. Müzede, Rasim Kaygusuz’un hayatı, özel eşyaları ve okuma tekniklerine yönelik geliştirdiği oyuncakların yanı sıra eski okul sıra ve masaları ile kara tahta ve siyah önlüklerin yer aldığı temsili sınıf bulunuyor. Ayrıca Cin Ali serisinin ilk basımları ve Rasim Kaygusuz’un imzalı tek Cin Ali kitabı da müzede yer alıyor.

Hep aynı yaşta kalan, hep 7 yaşındaki olan Cin Ali tüm yaşıtlarını ve kendinden büyüklerini 2019’dan bu yana Ankara’daki bu eğitim geçmişi olan binasında ağırlıyor.

Karakterin ve kitaplarının anısını yaşatmak için Ankara’da açılan bu müze karakterin başkentle olan bağını pekiştiriyor. Müze, Cin Ali’nin yaratıcısının mirasını korumak ve yeni nesillere tanıtmak amacıyla kurulmuş. Müzenin tasarımı, Cin Ali’nin basit ve sade çizim tarzına uygun olarak sade ve çocuk dostu bir şekilde düzenlenmiş. Renkli ve neşeli bir atmosfer sunan müze hem çocuklara hem de yetişkinlere keyifli bir ziyaret vadediyor.

Cin Ali Müzesi, sadece bir müze olmanın ötesinde, Türkiye’nin eğitim tarihine ve kültürel mirasına ışık tutan önemli bir mekan. Ziyaretçiler, hem nostaljik bir yolculuğa çıkarak geçmişteki okuma-yazma ve öğretim yöntemlerini keşfedebilir hem de Cin Ali’nin hikayesi üzerinden eğitimde yenilikçi yaklaşımlara dair ilham alabilirler.

Müze içerisinde Cin Ali serisinin yeniden basımları, çeşitli hediyelik eşyalar ve eğitim materyalleri de satılıyor. Bu sayede ziyaretçiler, müze deneyimlerini evlerine taşıma fırsatını bulabiliyorlar.

Müzede düzenlenen etkinlikler ve atölyeler

Müze yalnızca Cin Ali karakteri ve onun eğitici kitaplarıyla sınırlı kalmayıp, Ankara’nın kültürel ve eğitimsel zenginliğine de büyük katkılar sağlıyor. Müze bünyesinde düzenlenen çeşitli etkinlikler, söyleşiler ve eğitim programları, Ankaralı çocukların, gençlerin ve yetişkinlerin eğitimine destek olurken, aynı zamanda kentin kültürel yaşamına da canlılık katıyor. Bu etkinlikler, katılımcılara sadece eğlenceli ve interaktif öğrenme deneyimleri sunmakla kalmayıp, aynı zamanda kültürel bilinçlenmeyi ve sanatsal yaratıcılığı teşvik ediyor. Yerel halkın ve ziyaretçilerin katılımıyla gerçekleştirilen bu programlar toplumsal bağları güçlendiriyor ve Ankaralıların kentlerine olan bağlılıklarını da arttırıyor. Böylece Cin Ali Müzesi hem geçmişin değerlerini yaşatıp gelecek kuşaklara aktarırken hem de Ankara’nın modern ve dinamik bir kültür merkezi olarak tanınmasına katkıda bulunuyor. Ben de bu etkinliklerden birine katıldım: Ankara ve Arkeoloji Semineri. Konuyla ilgili her hafta bir akademisyen Ankara ile Arkeoloji’ye dair anlatım yaptı. Yaşadığım şehri arkeolojik olarak dinlemek çok keyifli ve öğreticiydi. Bu konuyla ilgili hocalarla beraber geziler düzenlendi. Kısacası Cin Ali Müzesi Ankara için geniş bir kültürel alan açtı.

Müzenin sitesinden ve Instagram adreslerinden etkinlikleri, eğitimleri ve söyleşileri takip edebilirsiniz. Okul gezileri için de ideal bir müze. Ama sadece çocuklar için değil yetişkinler için de eğlenceli ve nostaljik bir yolculuk. Minik kafesinde kendinize bir kahve ısmarlayabilir, Cin Ali ile ilgili anılarınızı düşünüp, Cin Ali ile tanışmamış bir çocuğa bu seriden hediye alabilirsiniz. Ayrıca müzenin sitesinde Arşiv bölümünden Ankara ile ilgili görseller, haritalar ve koleksiyonlara da ulaşabilirsiniz.

Cin Ali ve güler yüzlü müze çalışanları sizleri bekliyor olacak!

Kaynakça

Ankara Neydi Ne Oldu?, Cin Ali’nin Peşinde – Nevin Kaygusuz Apaydın

Milliyet gazetesi yazısı

Anadolu Ajansına verdikleri röportaj

Ayrancım Gazetesi

Didem Gündü
Tiyatro sevdalısı. Tarih ve sanat sever. Politika ilgilisi. Deneme ve kent yazıları yazar. Yemek düşkünü. İflah olmaz bir gezer. Hayvansever. El sanatlarına meraklı.

Yorumunuzu yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


Çocuk

Dünya Akvaryumu: Kindervilla Waldemar

Lavarla için ikinci yazımın Berlin hakkında olacağını tahmin edemezdim. Ta ki üçüncü yaka yazı serisini görene kadar. Tabii Berlin hasretinin de bu yazının oluşmasında oldukça...


Meseleler

Bana Bir Kitap Çizer Misin?

Çocuklarımız bizim en değerlilerimizdir. İngiliz şair William Wordsworth bir şiirinde “Çocuk, insanın atasıdır.” diyor. Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde çocuklarımız için birçok proje yürütülmektedir. Onlara sunacağımız en...